8 Aralık 2016 Perşembe

sanık


Sanık sandalyesinde otururken bile insanın kendinden bahsedilişini işitmesi daima ilgi çeken bir şey oluyor. Savcının da, avukatımın da yaptıkları savunmalar sırasında diyebilirim ki, benden, işlediğim cinayetten fazla konuşuldu. Zaten iddia ile savunma birbirinden çok mu farklıydı sanki? Avukat kollarını havaya kaldırıyor, benim suçlu olduğumu, fakat hafifletici sebepler bulunduğunu ileri sürüyordu. Savcı ise ellerini uzatıp benim suçlu olduğumu, fakat hafifletici sebepler bulunmadığını ileri sürüyordu. Yalnız, beni belli belirsiz sıkan bir şey vardı. Zihnim çok meşgul olmasına rağmen, bazen ben de söze karışmaya kalkışıyordum. O zaman avukatım, "Siz susun, davanız için böylesi daha iyi," diyordu. Yani, bu davanın benim dışımda görülür bir hali vardı. Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu. Kaderim, bana fikir sorulmadan belirleniyordu. Zaman zaman herkesin sözünü kesip , "İyi ama sanık kim? Sanık olmak önemli bir iştir. Benim de söyleyeceklerim var," diyecek oluyordum. Fakat iyi düşününce söyleyecek bir şeyim olmadığını anlıyordum. 

Yabancı, Albert Camus