6 Mayıs 2014 Salı

sabretmek


İstanbul'un esmer kardeşlerinden olan Beyrut da bu güzel şehirlerden, kaybedilen kardeşlerden biridir, örneğin. 1982'de çöldeki serap olan İsrail onu yerle bir ederken, Hamra caddesinde savaş boyunca kapanmayan bir yer vardı: Cafe Modca. Bir şehir boşalırken, insanlar azalırken, o kafeterya geride kalanlara moral vermişti kahvelerinin, çaylarının yanında. Kapanmamakta ısrar eden bu yer, kapanmak bilmeyen bir gönül yarası gibi hatırlatıyordu onlara savaşın ve beraberinde getirdiği korkuyla bencilliğin unutturmak istediklerini. 

İstanbul'un küçük sarışın kardeşi Saraybosna da bunlardan biridir. Sırplar tarafından yerle bir edilirken Bay İvo adında yaşlı bir adam vardı orada. Arnavut kaldırımı bir yokuşun tepesindeki evinin bahçesinde, kuyusunun başında sabahtan akşama kadar insanların bidonlarına su doldurmuştu. Bunu kutsal bir görev gibi yapmıştı sabahtan akşama kadar. Kendi elleriyle doldurmuştu suyu, üşenmemişti, kuyunun başındaki kuyruk güner gibi uzamış ama bu ihtiyar adam görevini savsaklamamıştı. Çünkü bu adam, o yerde, o işi yaparken kendisinin insan olduğunu hissedebiliyordu, kısaca. Koca bir ordu bile bu duyguyu işgal edemiyor, yok edemiyordu bu hakikati.

(İkisini de merak ederim hâlâ, bu ihtiyar adam ve Cafe Modca hâlâ hayatta mıdır?*)

Bu insanlar Tanrı'nın (Tanrı'm Allah'tır senin adın!) insandan istediği biricik şeyi, o yalın hakikati yerine getiriyorlardı, ellerinden geleni yapıyorlardı. Dudaklarını, ellerini, kollarını, ayaklarını kımıldatarak istiyorlardı. Sabretmek kelimesinin anlamının ayak diremek olduğunu biliyorlardı. Doğru yerde durarak ayak diremek...

Öğle Uykusu, İbrahim Paşalı

* Üçüncü baskıya not: Ne yazık ki Cafe Modca artık yok.

0 yorum: