25 Ocak 2012 Çarşamba

içimden şu zalim şüpheyi kaldır / ya sen gel ya beni oraya aldır



Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
Tek yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım.
Kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar,
Kalmışsa birkaç ısrar ölümle yarışacak,
Onların yardımıyla dünyamıza acıdım.

Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.
Herkes alışkın dölyatağı borsalarla ağulanmış bir dünyaya.
Benimse dar; çünkü dargın havsalamın gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
Önce kalbim lânete çarpa çarpa gümrah,
Sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu.
Sakın Styks sularının heyûlası sanmayın,
Er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu.
Biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz.
Öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz.
Ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak,
Ne ellerin hırsla saban tutuşu,
Ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır.
Dev iştihasıyla bende kabaran aşkı yetmez karşılamaya.

İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır.
O ferah ve delişmen birçok alınlarda,
Betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır.
Çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim,
Şakaklarıma dayanınca güneş,
Can çekişen bir sansar edasıyla uğultudan fark edilmez olunca konuştuğum,
Kadınların sahiden doğurduğuna,
Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum.
Nicedir kavrayamam haller içinde halim.
Demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm.
Bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü.
Su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum.
Duydum yağmurların gövdemden ağdığını.

Sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden aşk için bir vaha değil aşka otağ yaran.
Sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları bir harfin başlattığı yangın ile söndür.
Beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım.
Öyle mahzun ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.

İsmet Özel

4 Ocak 2012 Çarşamba

le trio joubran - sama cordoba

3 Ocak 2012 Salı

kan


1935 yılında Alman doktor Hans Serelman'ın acil kan nakline ihtiyacı olan bir hastası vardı. Bu olay kan bankalarının (1932'de Leningrad'ta kurulan ilk kan bankası hariç) henüz kurulmadığı ve kan naklinin donörün damarından alıcının damarına doğrudan yapıldığı bir dönemde yaşanıyordu. Serelman, uyumlu donör bulamadığı için hastaya kendi kanını vermişti. Bu şekilde hastanın hayatını kurtardığı için övülmesi gerekirken, kendisi bir Yahudi olduğundan, Alman ırkının kanını kirlettiği için toplama kampına gönderildi. İlerleyen yıllarda, Almanya sekiz bin Yahudi doktorun mesleğini yapmasını engelleyerek ve bunun gibi birçok uygulamayla tıp alanındaki Yahudi "etkisini" azaltmak için çalışmalara başladı. Alman immünoloji çalışmaları, bilime hiç bir katkısı olmayan, saf Aryan kanı ile Yahudi kanı arasındaki farklılıkları bulma üzerine yoğunlaşmıştı. Nüremberg Kan Koruma Yasaları, saf Aryan ırkı yaratmak adına, donörün yeteri kadar saf Aryan kanı taşımaması durumunda, bunu "Alman kanına bir saldırı olduğunu kabul ederek" kan nakli sırasında donörden alınacak kana önemli ölçüde sınırlamalar getiriyordu. Amerika Birleşik Devletleri'ne bakacak olursak, benzer uygulamaları burada da görürüz. Ordu ikiye ayrılmıştı ve Kızıl Haç, zencilerden kan toplamayı reddetmişti. Pearl Harbor saldırısının ardından kana duyulan ihtiyaç o kadar fazlaydı ki, kurum, zenci insanların kanlarını da kabul etmeye başlamıştı. Yalnız onlardan alınan kanı farklı şekilde etiketleyip işliyordu. 1950'li yılların sonunda Arkansas eyaleti, zenci ve beyaz insanların kanının ayrılmasını zorunlu kılan bir yasa çıkartırken Louisiana eyaleti de izin almaksızın beyaz insanlara "siyahların kanını" veren hekimler için bunu suç sayan bir yasa çıkartmıştı. Bu yaygın ayrımcılık, kim bilir kaç siyah ya da beyaz insanın ölümüne ve acı çekmesine neden oldu, tahmin edebiliyor musunuz! Bu yasaları, politikaları ve uygulamaları destekleyen kanun koyucuların bazıları, aynı zamanda bizi yöneten partilerin de başkanları; kimlerin sağlık hizmeti alıp alamayacağına, organ naklindeki organların dağılımına, kimlerin kürtaj hakkı olduğuna, kök hücre araştırmalarına, kimlerin gizli tıbbi evraklara ulaşabileceğine, kimlerin insan genomuna sahip olacağına ve soluduğumuz havanın ile içtiğimiz suyun kalitesine karar verenler de onlar. 

Tıbbi Mucizeler, Dr. Eugene W. Straus, Alex Straus

2 Ocak 2012 Pazartesi

enkaz


Bir hastayı açıp aylar ya da yıllar öncesine ait bir yaraya baktığımda, kendimi kayıp bir gemi enkazını ilk defa gören bir deniz bilimci gibi hissederim. Kendimi, hasarlı organın eski durumunda nasıl göründüğünü düşünmekten alıkoyamam; bu olağanüstü makineyi yarasız bir enkaz haline getiren olayları, içgüdüsel olarak hayalimde canlandırırım. Gemi enkazı araştırmacılarının da benzer biçimde, geminin hasar gören gövdesinden içeri dolan suyun görüntüsünü ve uzun zaman önce bu dünyadan göçmüş denizcilerin ölüm çığlıklarını düşündüklerinden eminim. Benim için travma sonrası koparak kurumuş, cansız bir siniri görmek, bir çocuğun oyuncak bebeğini denizin dibinde yatarken görmek gibidir. Bende bir boşluk duygusu, harika bir şeyin asla yerine konmayacak biçimde yitirilmiş olduğu duygusu uyandırır.

Canımız Neden Yanar?, Dr. Frank T. Vertosick Jr.