17 Mayıs 2011 Salı

hobi


Gitme demiyorum, hobi olarak gene git
Biraz dolaş, hava al, hava ver, ekonomiye can ver
Köpeğini gezdir mesela, parklar hepimizin
Elimde senedin var sen kaybedersin

Kutuna gidebilirsin yahut sinemaya
Hava güzel olacakmış yarın şemsiyeni alma
Sen yokken ben biraz uyurum, elma soyarım
Çıkmışken ceketimi de terziye verirsin

Gitme demiyorum, hobi olarak gene git
Saçlarını boyat, ne bileyim balyaj yaptır
Sahafları dolaş mesela, ucuz oluyormuş
Elimde elinin izi var, yıkarım görürsün bak

Suyuma gidebilirsin yahut yoğurt almaya
Hava sıcak olacakmış yarın öğlene kalma
Sen yokken ben biraz özlerim, çekirdek yerim
Çıkmışken raketimi de servise verirsin

Gitme demiyorum sevgilim, hobi olarak gene git
Hatta Ayı Yogi olarak git, KOBi olarak git mesela, kredi al
Yüzde on büyü, değişiklik olsun

Gitme yani
Bak, hobi lazımsa ben olurum hobi
Gitme
Bir daha söylemiycem

Bahadır Cüneyt Yalçın

16 Mayıs 2011 Pazartesi

iki kere iki kaç?


Felsefede,dinde,ahlâkta ya da siyasette iki kere iki beş edebilirdi ama bir top ya da uçak yapımında dört etmesi gerekti.
1984, George Orwell

15 Mayıs 2011 Pazar

altmış üç yıl

14 Mayıs 2011 Cumartesi

deplasmanda plasebo


Allah'ım kaderimde anarşi ve protesto
Antidepresanlar ve içi boş bir gardırop
Ne de çok yer kaplıyor mesela, Al Pacino
Yardımın gerekiyor Kadıköy'deyim stop.

Allah'ım kaderim bu sentimental ambargo:
Alternatif referans potansiyel salvo yok,
Sadece klostrofobi, hicran türbülans ve şok;
Cariyeler çekilmiş yeraltına cumburlop.

Allah'ım kaderimi sen yazdın sen bilirsin
Kalbim oyuncak mı ne, ne kolay kırılıyor?
"Deplasmandır bu dünya" diyor albino şeyhim
Plasebo yutturuyor bana depresif doktor.

Allah'ım kaderimden şikayetçi değilim
Aksine bahtiyarım evrende bana da rol
Verdiğin için şahsen, Allah'ım bizler senin
Falsolu kullarınız, n'olur bizden razı ol

Murat Menteş

13 Mayıs 2011 Cuma

beni boğmayan denize sarılırım


Düşlerini yüzlerinden okuduğum çocukların rüyalarını görmek istiyorum. Elleri yüzünden dilleri donan çocukların güneşe değil de sınıflarındaki yazı tahtalarına olan uzaklıklarını hesaplardım hayat bilgisi derslerinde. Belki de bu yüzden orta 2. sınıfı şube öğretmenler kararı ile geçtim, lise 1'de sınıfta kaldım. Ve girdiğim devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavlarını kazanamadım. Ama hiç ihmal etmedim tamir tezgahımızdaki mengenenin arasına sıkışmış yeni atlasları bulup uzak sanayi ülkelerinde kaybolmayı. Ustam hep derdi; 'Mengenenin ağzı açık kalsın. Yoksa bereketi kaçar dükkanın.' 'Karınca' duasının vergi levhasının kenarına sıkıştırıldığı tamirci dükkanında karıncalar gibi çalışmamız gerekirdi. İş, karınca gibi çıraklardan, bereket Allah'tan... Allah'tan 'Bereket' diye bir dua var. Yoksa biz nasıl çok ederdik az olanı?

Askerden gelince kendime ait bir tamirhane açarım ümidiyle çalıştığım günlerde öğrendim; insan eli değdikçe çalışma sistemi bozulan elektrikli ev aletlerini eski düzenlerine kavuşturmayı... İnsanın eli ateşe değdikçe daha çabuk bozuluyor düzen. Bilmem kaç devir çamaşır makinelerinin çıkaramayacağı kir ve bilmem kaç wattlık süpürgelerin yutup hazmedemeyeceği ayıp, donup kalıyor suç dolaplarında. Bir gün hepimiz eriyeceğiz! Allah'ım; Nuh'un gemisi senin gemindir şüphesiz. Geminde bize de bir köşe. Dönemediğim köşeye sığınırım... Beni boğmayan denize sarılırım.

Balıkçı barınaklarına çarpıp kırılan dalgalar denize küsmüyorsa kıyıların da bir bildiği vardır elbet. Yaz olunca usta, kalfa, çırak hep beraber gittiğimiz tuzlu sular temizlerdi kirimizi, terimizi... Yaralarımı tuzlu suyla yıkardım. Ustam bilmezdi suyla, yarayla konuşurdum.

Yaradan, sudan vazgeçtim. Artık insan insanla konuşmuyor usta. 'İnsan, insana hiç bunu yapar mı?'

Ben hiç almadım ama haftalıklar dağıtıldıktan sonra güvercin almak için ayrılırdı paralar. Sahi siz hiç villalarda, lüks evlerde güvercin besleyen gördünüz mü? Kenar mahallelerdeki düşük gelirli evlerin teraslarında güvercinler olur. Bir sorsanız güvercinlerin özelliklerini, nasıl aldıklarını Ferrari almış gibi anlatırlar size. Zengin oldukça yalnızlaşıp papağanlarla konuşmak kötüdür değil mi Allah'ım?

Mezar taşlarındaki yazıları okumanın unutkanlık yapacağını söylerdi büyüklerimiz. Mezar taşlarında ne yazdığını ve isimlerini hatırlamasam da anneme götürürken 3 İhlas - 1 Fatiha okuduktan sonra koparırdım mezar çiçeklerini. Bir gün bu 'yazmak' işinden çok zengin olursam ülkemdeki, Bosna'daki, Çeçenistan'daki, Azerbaycan'daki, Ortadoğu'daki, Afrika'daki... bütün mezarlara çiçek ısmarayıp 3 İhlas 1 Fatiha okuyacağım Allah'ım.

Dua için paraya gerek yok değil mi? Yazımı kısa tutuyorum hemen duaya başlıyorum. Samimiyim Allah'ım. Dua, şimdi. Çiçekler edebiyat dergileri çok satınca...

Mezar çiçeklerini sulayan dualar, ilahiler ezberleyerek yürüdüğüm yollarda bulduğum eski takvim yapraklarını katlayıp cebime koyarak geçmişi silerim sandım ömrümün kara tahtasından. Yüzümün ütüsünü bozmadan en çok susanların arasına adımı yazmayı çok istedim. Okul kürsülerinde tebessüm ederek şiir okurken yaşıtlarım, benim tebeşirim kırılıp kalırdı öğretmenin masasında. Ah medeni cesaretim! Okul şarkıları ezberlediğimiz ders kitaplarından değil Müslüm Gürses, Orhan Gencebay... dinlediğim tamirhanelerde öğrendim:

Düşün, tamir edilemeyen, cesaretin de kırılan bir şey olduğunu. Anlatmaya çalıştıklarımın sadece 'Yeşilçam' ile bir ilgisi yok. Ve kimseye kırgın değilim. Şiiri, annemin şiirini çok seviyorum...

Hz.Ömer'i çok özledim. Seni de...

Not: Edebiyat dergilerinin çok satmayacağını ve kalemin patronlara satmadan 'yazmak' işinden çok para kazanılmayacağını biliyorum...

İhtiyar sayı:4, Yasin Kara

8 Mayıs 2011 Pazar

bosna'nın özgürlüğüne giden yol ve aliya izzetbegoviç


Aliya İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam adlı kitabında şöyle söyler; "Allah'ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir. Allah'a itaat, insana itaati men eder. Böylece insan ile Allah ve dolayısıyla insan ile insan arasında yeni bir münasebet inşa eder."

Aliya'nın dava arkadaşlarıyla birlikte Bosna'yı özgürlüğe taşıyan hayatını tam da bu perspektiften değerlendirmek gerekir. Onun hayatı aynı zamanda Bosna'nın özgürlük mücadelesini anlatır. Son savaş öncesinde kendisine yapılan zulümler bir yönüyle savaşta Bosna'ya da uygulanmıştır.

14 yıl hüküm giydiği, ikinci kez hapse girdiği Saraybosna davasında mahkeme heyetine son söz olarak şunları söylemişti: "Yugoslavya'yı seviyorum ama onun yönetimini değil. Bütün sevgimi özgürlüğe veriyorum. Geriye yetkililer için hiçbir şey kalmıyor. Beyan ederim ki ben bir müslümanım ve hep öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum. Son günüme kadar da öyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adıdır."

Cezasının bitimine 5 yıl kala üst makamlardan içinde pişmanlık ifadeleri bulunan ve rejim hakkında hoş sözler sarf eden bir dilekçe karşılığında serbest bırakılma teklifi aldı. Tabii ki reddetti. Hürriyetine kavuştuktan sonra parti kurma faaliyetlerine girişti. 1990 baharında SDA'nın (Demokratik Eylem Partisi) 39 kurucu üyesi ve kendisi adına "Kırklar Açıklaması" olarak bilinen bildirgeyi okudu.

Özgür bir birey olarak insanı merkeze alan, din, ulus, ırk, dil, cinsiyet, toplumsal statü veya siyasi kanaat farkı gözetmeksizin vatandaşların eşitliğini, özgürlüğünü ve haklarını kayıtsız şartsız tanıyan, yasalarla korunmuş bir demokrasiye vurgu yaparak yasa denetiminde olmayan çoğunluk yönetiminin kaçınılmaz olarak bu çoğunluğun tiranlığına dönüşeceğinin altını çizdi. Yugoslavya'nın federal yapı içinde muhafazasını savundu.

Yapılan ilk seçimleri SDA kazandı. Akabinde Aliya cumhurbaşkanı seçildi. Kısa süre sonra Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan etti ve Avrupa Topluluğu üyeleri tarafından tanındı. Fiilen Sırp ordusu durumundaki Yugoslavya Federal Ordusu Hırvatistan'a saldırdı ve bu amaçla Bosna Hersek'e iyice yerleşti. Bosna Hersek ve Makedonya'nın bağımsızlık talepleri ise Avrupa Topluluğu üyelerince referandum şartına bağlandı. Bosnalı Sırpların lideri Radovan Karadzic, Bosna bağımsızlığını ilan ederse bunu tanımayacaklarını, Bosna'yı cehenneme çevireceklerini Bosna Hersek Parlamentosu'nda ilan etti. Sırbistan'a ve Federal Ordu'ya güveniyordu. Aliya birinci SDA konresinde "Allah'a yemin ederim ki köle olmayacağız!" cümlesi ile biten konuşmasını yaptı. Bosna Hersek Parlamentosu bağımsızlıkla ilgili referandum yapma kararı aldı. Sırp milletvekilleri oturumu terk etti.

1 Mart 1992'de neticelenen referandumu Bosnalı Sırplar boykot etti. Oylamaya seçmenlerin %63.4'ü katıldı, katılımcıların %99.5'i bağımsızlık yönünde oy kullandı. 5 Nisan 1992'de Avrupa Topluluğu Bosna Hersek'i tanıdı, ertesi gün de ABD, Türkiye ve başka birçok devlet.

Aynı gün Sırp saldırıları başladı. Federal Ordu yani Sırp ordusu zaten Hırvatistan ile süren savaş nedeniyle bütün ülkeye konuşlanmıştı. Sadece üniforma değişikliği yaptılar. Pale kasabasında toplanan Bosna'nın Sırp milletvekilleri, Bosna - Sırp cumhuriyetini ilan ettiler. Çok önceden Sırp gizli servisi tarafından örgütlenmiş paramiliter güçler -ki aralarına katılan binlerce adi suçlu hapishanelerden bu maksatla salıverilmişlerdi- Bosna'daki Sırp faşistlerin de desteğiyle kuzeyde ve Drina boyu denen Doğu Bosna'da sivilleri katletmeye başladılar. İşte verilen 200.000 şehidin dörtte üçü, ilk birkaç ayda bu şekilde verildi. O ana kadar bütün etnik unsurların karışık biçimde yaşadığı büyük yerleşimlerden Müslüman Boşnakların çoğunluğu teşkil ettiği şehirler, içerideki Sırplar terk ettikten sonra ağır silahlarla donatılmış Federal Ordu birliklerince kuşatmaya alınarak yıllar boyu acımasızca bombalandı. Çetnikler, yani Sırp faşistleri, işgal ettikleri bölgede sağ kalanları göçe zorladılar, diğerlerini toplama kamplarına hapsettiler. İşte bütün tüyler ürpertici işkenceler, tecavüzler, cinayetler buralarda uygulandı.

Bu arada Ustaşalar, yani Hırvat faşistleri de benzeri mezalimi Hırvatistan'a yakın Mostar ve Batı Hersek bölgesinde icra ettiler. Merhum Aliya'nın ifadesiyle Boşnakları ve onları destekleyen Sırp ve Hırvat demokratlarını arkadan hançerlediler. Tabi ki onlar da komşu Hırvatistan'dan destek gördüler. Bu şartlar içinde, ve bir savaşta ihtiyaç duyulabilecek her şeyden yoksun olarak bir direniş başladı, gelişti, büyüdü. Detayına girildiği taktirde hakkında yüzlerce, binlerce kitap yazılabilecek, film, tiyatro, belgesel ve edebi eser üretilebilecek kadar zulüm ve kahramanlıkla dolu bir tarih yaşandı Bosna'da, özellikle 1992-1996 arasında...


İhtiyar sayı:5, Bahadır İslam