20 Ağustos 2007 Pazartesi

bir mağara düşün dostum

Bir mağara düşün dostum.Girişi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası.İnsanlar düşün bu mağarada.Çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi; ne yerlerinden kıpırdamaları ne başlarını çevirmeleri kabil, yalnız karşılarını görüyorlar.Arkalarından bir ışık geliyor...Uzaktan, tepeden yakılan bir ateşten.Ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar.Gözbağcıları seyircilerden ayıran setleri bilirsin, üzerlerinde kuklaları sergilerler, böyle bir duvar işte...Ve insanlar düşün, ellerinde eşyalar: tahtadan taştan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim.Bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuşarak, kimi susarak.Garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip.Doğru...O esirler ki ömür boyu başlarını çeviremeyecek, kendilerini de arkadaşlarını da arkalarından geçen nesneleri de duvara vuran gölgelerinden izleyecekler.Şİmdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün...Dışarıdan biri konuştu mu esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, öyle değil mi?Kısaca onlar için tek gerçek var: gölgeler..Tutalım ki zincirlerini çözdük esirlerin, onları vehimlerinden kurtardık.Ne olurdu dersin, anlatayım...Ayağa kalkmay, başını çevirmeye, yürümeye ve ışığa bakmaya zorlanan esir bunları yaparken acı duyardı.Gözleri kamaşır, gölgelerini görmeye alıştığı cisimleri tanıyamazdı.Biri ona:"Ömür boyu gördüklerin hayaldi.Şimdi gerçekle karşı karşıyasın" diyecek olsa, sonra da eşyaları bir bir gösterse, "bunlar nedir" diyecek olsa şaşırıp kalır, mağarada gördüklerini şimdi gösterilenlerden çok daha gerçek sanırdı.

Bir de düşün ki esiri mağaradan çıkarıp dik bir patikada güneşin aydınlattığı bölgelere sürükledik.Bağırdı, yanıp yakıldı, öfkelendi...Kulak asmadık.Gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha çok kamaştı.Hiçbirini seçemez oldu gerçek nesnelerin.Sonra yavaş yavaş alıştı aydınlığa.Önce gölgeleri fark etti, arkasında insanların ve cisimlerin suya vuran akislerini.Akşam olunca göğe çevirdi bakşlarını, ayı gördü, yıldızları gördü.Zamanla güneşin suya vuran akislerine bakabildi.Nihayet gökteki güneşe çevirdi gözlerini.Ve düşünmeye başladı.Ona öyle geldi ki mevsimleri de yılları da güneş yaratıyor, görünen dünyanın yöneticisi o.Esirlerin mağarada gördükleri varsa onun eseri.Ve eski günlerini hatırladı.Ne kadar yanlış anlamışlardı bilgeliği.Mutluydu şimdi, mağarada kalan arkadaşlarına acıyordu.Eski hayatına, eski vehimlerine dönmemek için her çileye katlanabilirdi.

Adamın mağaraya döndüğünü tasavvvur et.Karanlığa kolay kolay alışılabilir mi? Dostlarına hakikati söylese dinlerler mi onu? Ağzını açar açmaz alay ederler:"Sen dışarda gözlerini kaybetmişsin arkadaş. Saçmalıyorsun.Biz yerimizden çok memnunuz.Bizi dışarı çıkmaya zorlayacakların vay haline..." İşte böyle aziz dostum.Sana anlattığım hikaye kendi halimizin tasviridir.Yeraltındaki mağara:görünürler dünyası.Yücelere çıkan esir:meseller (idea'lar) alemine yükselen ruh.

Eflatun

p.s. ileri görüşlülüğün bu kadarı.. kaç asır önce söylendi, yazıldı bu satırlar kim bilir
p.s.(1) aslında ileri görüşlülükle değerlendirmek yanlış olabilir, insanın doğasından kaynaklanıyor belki de ne kadar medeniyiz desek de bir yanımız hep ilkel, doğru bir tespit olduğu su götürmez bir gerçek bu arada

0 yorum: